Türkiye ve Libya: Tam Koruma ve Güvenlik mi (Gunbot) Diplomasi mi?[1][2]
Yatırımcı-devlet uyuşmazlık çözümünün[3] (YDUÇ) meşruiyetine ilişkin (ve buna karşı) yaygın bir tartışma birkaç yıldır devam etmektedir. Amiyane tabirle bu tartışma özellikle, şu anki haliyle YDUÇ’nin genel olarak uluslararası yatırım uyuşmazlıklarını ve bilhassa kamu yararı unsurunu içeren bu tür uyuşmazlıkları çözmekte yeterli olup olmadığını sorgulamaktadır. Buna ek olarak söz konusu bu tartışma, güncel uygulamada bütün paydaşların endişelerinin göz önüne alınıp alınmadığını ve usule ilişkin çerçevenin bunu yansıtıp yansıtmadığı ve yansıtması için nasıl gelişmesi gerektiğini sormaktadır. (Birkaç) ılımlı reform mu devreye sokulmalı yoksa uluslararası yatırım anlaşmalarının (UYA)[4] ve YDUÇ daha sistematik bir reformu mu olmalıdır? Doğal olarak tüm tartışmanın bu makalede ele alınması mümkün değildir. Bu yazı Libya’daki ilginç bir gelişmeye odaklanmaktadır. Libya’daki gelişmelerin çağdaş tepkiden ziyade tarihsel tepkinin merceği üzerinden analiz edilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Oldukça çalkantılı dönemlerde yaşamaktayız. Bu bağlamda Profesör Hober ve Doktor Dahlquist, YDUÇ “evreninin hâlihazırda dünyanın birçok kısmını etkisi altına alan milliyetçilik ve korumacılık eğilimlerine karşı korunmalı olmadığını” doğru bir şekilde belirtmişlerdir. Bunun ışığında, sağlam bir uluslararası yatırım hukuku (UYH)[5] ve YDUÇ geliştirilmesi konusundaki temel hedef asla gözden kaçırılmamalıdır. Doğrudan yabancı yatırım (DYY) yoluyla özel sermayeyi korumak (ve dolayısıyla teşvik etmek) için esaslı koruma ve usule ilişkin güvence hayata geçirilmiştir. Yatırımcılar, devletlerin yerel mahkemelerinin yatırım uyuşmazlıklarını çözmek için yeterince tarafsız olduklarına inanmamışlardır. Buna ek olarak, yatırımcılar –özellikle küçük veya orta ölçekli olmayan ve politik anlaşmazlıklarda kendi tabi oldukları devletleri lehlerine siyasi tavır sergilemeye ikna edemeyen şirketlerin- yatırım şikâyetlerinin iletilmesinin bir yolu olarak diplomatik korumadan memnun olmamışlardır. Daha da kötüsü ise ara sıra meydana gelen gunbot diplomasisi (post kolonyal hegomonik savaş kışkırtıcılığının bir şekli) gösterisiydi. Yalnızca küresel hukukun üstünlüğünün en zayıf olduğu politik kaos zamanlarında, bir ülke gunbot diplomasisi kullanıp bundan yakasını sıyırabilmektedir.
Gunbot diplomasisi, uluslararası yargılama kullanımının tam bir reddini ortaya koymaktadır. Uygulama olarak, son yüzyıllarda bu yöntemin kullanıldığı olmamıştır (daha açık bir ifade ile – okuyucu burada gunbot diplomasisinin örtülü türleri olduğunu düşünebilir ve bu tür yorumları aşağıda memnuniyetle kabul edebiliriz). Günümüzde ise bu kavramın zaten zayıflamış bir YDUÇ rejimini avlamak için geri döndüğü görülmektedir.
Türkiye ve Libya: Sırada ne var?
İki iç savaşın ardından Libya’ya karşı birçok yatırımcı-devlet uyuşmazlık davaları açıldı. Çok büyük oranı Türkiye inşaat endüstrisinden olmak üzere yüzlerce inşaat projesi Libya’da başlatılmıştı. Spesifik olarak Şubat 2011 tarihi itibariyle, Türkiye’den yaklaşık olarak 100 inşaat firması 270’den fazla bitirilmemiş ve yaklaşık 28 milyar Amerikan doları değerinde projesi ile birlikte Libya’da faaliyet göstermekteydi. İlk iç savaş sırasında birçok Türk yatırımı durdurulmuştu. Ancak yine de bazı projeler, birinci sivil savaşın ardından yeni kurulan hükümetin ekonomik ve politik iyileşme (2012 ve 2014 arası) sinyalleri göstermesi ile tekrardan başlatılmıştı; bu kısa süreli gelişim ikinci sivil savaş (16 Mayıs 2014’te başlayan) ile birlikte yeni bir sürece girdi. Sonuç olarak, Libya’nın diğerlerinin yanı sıra tam koruma ve güvenlik sunmakta da başarısız olmasının ardından birçok yatırımcı ihtilaflarını gidermek için YDUÇ’ye yöneldi.
Bu yatırımcılar doğru olanı yaptı. Türkiye ve Libya tam koruma ve güvenlik sağlayan ve YDUÇ maddesi içeren bir ikili yatırım anlaşması akdetmişlerdi. Esasen, hukuk camiası ve hukukun üstünlüğü onları yüzüstü bırakmadı. Hepsi olmasa bile çoğu yatırımcı davalarında oldukça başarılı oldular. Örneğin son zamanlarda verilen bir kararda esasa ilişkin talepler reddedilse de, diğer kararlardaki talepler kabul edilmiştir (bazen taleplerin bazıları).
Buna rağmen, işler yakın zamanda beklenmedik bir hal aldı. Türkiye uluslararası destekli olan Libya hükümetini askeri olarak desteklemeye karar vermekle birlikte gerekirse askeri müdahalede bulunmayı da taahhüt etti. Muhtemelen politik gösterişçi olma ve jeopolitik konum alma dışında bu karar Türk yetkililerce, “ çatışma ile birlikte belirsizlik içine atılmış olan milyarca dolar değerindeki iş sözleşmesini kurtarmanın ve Akdeniz’deki petrol ve gaz kapışmasında daha fazla koz elde etmenin” amaçlandığı şeklinde nitelendirilmiştir.
Türk yatırımcılar deneyimleri ışığında, burada Türkiye’nin ana hedefinin inşaat projelerinin devam etmesini sağlamak olduğu gözükmektedir. Projelere biçilen değerin büyüklüğü (yaklaşık 18 milyar $) dikkate alındığında bu hedef mantıklı gözükmektedir. İki iç savaş ve çokça YDUÇ prosedürüne rağmen yine de hastaneler, alışveriş merkezleri, parklar, üniversiteler, oteller vb. dâhil olmak üzere devam edebilecek birçok maliyetli inşaat projesi bulunmaktadır. Bu müdahale sözleşmelerin devamını da içerecek diplomatik görüşmeleri de beraberinde getirecektir. Türk-Libya Müteahhitlik Ortak Çalışma Grubunun “ Türk firmalarının Libya’daki bitmemiş projelerinin devam etmesine başlanılması için anlaştıkları” bildirilmiştir. Esasen, birçok Türk yatırımcının bitmemiş projeleri devam ettirmeye hevesli oldukları gözükmektedir.
Sonuç tespitleri
Bütün bunlar bizi temel bir soruya yönlendirmektedir: Türkiye neden askeri müdahalede bulundu?
Eğer Türkiye gerçekten birçok yatırımcısı için uygun bir yatırım ortamı sağlamak ya da diplomatik baskı yoluyla (sadece kısmen de olsa) kaybedilen karı telafi etmek amacıyla Libya’ya asker göndermeye karar verdi ise, Türkiye yeni bir gunbot diplomasisi veya gayrı resmi ve cebri diplomatik koruma devrini çağırarak, uluslararası yatırım hukuku ve YDUÇ nezdindeki gelişim durumunu tersine çevirmiş olabilir. Bu çağdaş yanlış bilgilendirilmiş karşı tepki tartışmasının istenmeyen sonuçlarının bir göstergesi olabilir. Bu yeni gunbot diplomasisi (ya da diplomatik koruma) devri, çağdaş karşı tepki tartışmasının bir unsuru değil ancak daha çok UYH ve YDUÇ ihtiyacındaki tarihsel tartışma ile alakalıdır.
Bu gelişmeler dikkatli bir şekilde takip edilmelidir. Bu arada, sağlam yatırım koruması ve YDUÇ şartına sahip olan UYA’lar hukuki (ve insani) medeniyete büyük bir buluş olarak gayretli bir şekilde övülmelidir. YDUÇ şartı içeren UYA’lar yatırım ihtilaflarını depolitize etmiş ve sınırlar ötesi yatırımı daha önce hiç görülmediği oranda mümkün kılmıştır. Uluslararası yatırım uyuşmazlıklarını çözmek için YDUÇ’den sapmak tehlikeli bir gelişme olacaktır.
[1] “Turkey and Libya: Full Protection and Security or (Gunboat) Diplomacy?” isimli yazının tercümesidir. Yazının orijinal metni için http://arbitrationblog.kluwerarbitration.com/2020/05/01/turkey-and-libya-full-protection-and-security-or-gunboat-diplomacy/?doing_wp_cron=1588981957.4071950912475585937500
[2] İng. “Gunboat Diplomacy”. Gunbot Diplomasisi kısaca bir devletin uluslararası hedeflerine ulaşması için askeri gücünü kullanması anlamına gelmektedir. Yazıda Türkiye’nin Libya’ya askeri müdahalesinin gunbot diplomasisi teşkil edip etmeyeceği ve dolayısıyla uluslararası yatırım hukukunda yeni bir yol ayrımına girilip girilmediği ve bunun olası sonuçları sorgulanmaktadır.
[3] İng. “Investor-state dispute settlement (ISDS)”
[4] İng. “International Investment Agreements (IIA)”
[5] İng. “International Investment Law (IIL)”
Your email address will not be published. Required fields are marked *